Heren
Öyle normal yazıyorum
10 Kasım 2024 Pazar
Havada Bir Hinlik Var
23 Ağustos 2024 Cuma
Ahenkle sürdürülmüş acı
Bugün tam yirmi yaşındayım. Esasen epey vakittir yirmi yaşındayım. Bana bu denli önemli gelmesinin arkasında öyle aman aman sebepler yatmamakta. Belki gri ve flulaşmış anıların arasında bir yerlerde hep bu zamanların hayalini kurmuş olmam saklıdır, bilemem. Bir yabancı gibi olmadım hiç bir zaman kendime. Hep eş belledim, dost belledim kendimi. Sağ olsun o da hiç hayal kırıklığına uğratmadı beni. Belki az da olsa uğratmıştır. Pişmanlık duymadım öyle çok fazla. Çünkü pişman olabilecek kadar yaşamadım henüz. Sinsi bir tilki dolanıp durmadı öyle zihnimin bir köşesinde. Su doldururken hiç boğmaya çalışmadım kendimi. Ettiğim kötülük tırnağımın kiri. Bazen düşünedurdum; "ya kendimden başkaları da varsa" diye. Onları da su doldururken hiç boğmaya çalışmadım. Bir dünya kurmuştum gözlerimde, seyrine kapıldım ya da kör kaldım. Hissettiğim şeylerden mağdur olmadım. Hissettirenlerin yanında mağrur kaldım. Kibirle boyandım, tevazu'yla dolandım etrafta. Evim bi' orda bi' burada. Yılanlar her bir tarafta, boyuna koluma sarılmakta. Hançeri saplamış olmalıyım ki, böyle saldırıp dururlar her anda. Hançer demişken ne çok istemiştim ona sahip olmayı baba. Pek mi layık göremedin bana ? Harput'ta bir dağda. Öyle sana bana satılan, herkesin meraklılığında, gözünün önünde. Ben mi layık değildim tek el kadar bıçağa ? Öyle paha biçilmez değildi, ışıltısı her yere saçılan değildi. Elime ne yakışırdı ama değil mi baba ? Boşver, yakışmasın. Gofretleri almayı unutacağını bilirdim ben her zaman. Ya da dolapta kalan 3-5 şeyi yiyeceğini. Ben seni hep bilirdim baba. Öyle ipsiz sapsız birisi değildim ben. Berduş hiç değildim. Ekmeğin zor kazanıldığı bu kahpe dünyada bıçak bilemeye razıydım ben sana. Ah o sebepler, ah o sözü dahi edilemeyen kuru laf kalabalıkları... Ben anlatayım derdimi yine kendime, ne fayda yaralı kalbime. Kendimi yeterince acındırdıysam esas meseleye gelelim. Ben ve benim gibi olanlar için üç fasıllık deneme:
1- Sebep
2- Zaman
1 Ağustos 2024 Perşembe
11 Ağustos 2020 Salı
Sabiydim, pekte asabi ve dahi kendine dönük bir yüzden ibarettim. O gün terk ettim ev bellediğim meskeni. Yüzüm ak gibiydi annemin helal sütü gibi. Estim, gürledim ve söndü ateşim. Düşler meclisinde kurmuştum aslında her şeyi. 4 koca yıl eskidi zaman ve mekanda. Her bir düşünce sarpa sardı beynimin bir kenarında. Yola koyulmam gerektiğinin farkındaydım ve öyle de yaptım. Nerden bilebilirdim her şeyimi o gecede kaybedeceğimi. Pişman değilim ama bu kadarını da yapmasaydım keşke. Evimi buldum bulmasına, ancak diğerinden oldum zamanla. Bir hane, sürüp giden zamana bu kadar mı karşı koyamazdı? Koyamazdı. Sarmaşıkları koparmış babam, çatısız damımızı seyreder olmuş şimdilerde el alem. Halılar zaten yok, çoktan yalın ayak kalmışız bir başımıza fayanslarda. Odalar, bahçeler eski kötü kokan eşyalarla dolmuş; sinip giden ruhumuzun yerine pislik konmuş. Gözleri sinirden kan çanağına dönen birisiydim ben baba. Şimdilerde içim bir ideoloji fanatiğinin beyni kadar boş. Seni anlıyorum baba; yirmilerinde bıçkın bir delikanlı halimle değil, babasını asırlarca bekleyen bir çocuğun bozuk ritimli kalbiyle.
15 Mayıs 2024 Çarşamba
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini
18 Nisan 2024 Perşembe
Buhran
2 Şubat 2024 Cuma
Serim Düğüm Çözüm
Matemin hüznüyle kavrulan bir beden benimkisi. Safsataların eşiğinden ayrılmayı bekleyen, bir o kadar dalgın ve huzursuzca kaçan. Kelimelerin dallarına budaklanmış bir avuç kuş kadar yavru, bastığı yeri titretircesine sallayan bir fil kadar ağır ve yaşlıyım şu sıralar. Emekliliğime fazlaca bir ömür var. Henüz genç sayılırım takvimlerce ve rakamlarca. Ne acelem vardı sanki ? Annemin karnında oyuk açarcasına tekmelemiş ve durmuş ve de hayasızca çıkagelmişim bir anda. Hiç acelem yoktu sahiden. Oldu olacak sanırsam annemin de erken bırakası varmış beni. E o da haklı tabi. Dokuz ay az zaman değil. Oldu olacak hiç doğmasaymışım bari. Sorunun kendisi bu değil esasen. Sorun ney sahiden ? Dalgın rüyaların, dalgalı ve ucu bucağı görünmeyen yolları mı ? Bilmiyorum. Uzun zamandır yanıtsızım her soru sonunda. Vermeye kıyamadığım sayısız cevap işin cabası tabii. Oyunlar oynuyorum uzun zamandır. Adını hatırlamaya tenezzül bile etmeyeceğim oyunlar. Sırlar saklıyorum oyunların içlerinde bir yerlerde. Kimseye adından bile bahsedemeyeceğim sırlar. Yalanlar söylüyorum içimde. Kabulüne eremeyeceğim sayısız yalanlar. Her biri benimle, aynı suretle yıllardır hareket ediyor. Mantığım kelimelerle içimde yer ediniyor. Şarkılar evet şarkılar. Her birini sayısız kez duymuş olmanın sıkıcı tarafıyla yoğrulduğum şarkılar. Her şeye rağmen olsun. İçimde ukde kalan kendimden başkası değil. İnsanız ya elbet, sidik torbası gibi şişip iniyoruz ara sıra. Varlığımız, doldurabildiklerimiz kadar. Güneş var bir küsur haftadır. Sahte sıcaklığın içinde donuyorum ve gıkım bile çıkmıyor. Yer yüzü bile olduğu gibi görünmekten aciz ve kifayetsiz. Kaldı ki ben yeterli olacağım, peh. Canım acımıyor ne yalan söyleyeyim ama iyi de değilim. Havaların bu anlamsız puştluğu ve içimdeki sayısız oyunun ahmak birleşimi, beni ziyadesiyle yıldırıyor. Kelimelerim anlamlarıyla beraber yitip, bitiyor.
18 Ocak 2024 Perşembe
Bir Rüya Gördüm
Bir rüya gördüm bu gece. Ellerim boş, dilim kupkuru ama mutlu ve mahmurdum. Serçe parmağımdaki yüzük çok sıkmıştı ruhumu, gevşettim bir an parmağımdan. Çöp kutusu ağzına kadar dolmuş, sıçmak üzereydi sanki. Bir düğüm attım, sokağa fırlattım. Yine kurtardım birilerini alegorik mağarasından. Aşklar, ihtiraslar, ışıltılar, parlak ve yapışkan, homojen ve pis kokan her şey ilk böyle başlardı. Sonra gördüm günümü. Yatmadan uzun uzadıya düşünmüştüm zaten. Kendi kendimi becerdim yatağımda yine. Bu yüzden muhtemelen gördüm rüyamı. Müzikler canlandı tırnaklarımın arasında, yavaş yavaş sızdı ve kurudu gitti. Ahlaksızca çırpındırdı kendini, sanki ellerimle tutsam kalacakmış gibi. Bir ara idrar zorlamış olacak ki, içimin sıkıştığını hissettim. Sonra Truva gibi çifte attım, kaçtığım gibi arkama bile bakmadım. Zaman tacirleriyle karşılaştım bir ara yolda. Bana ihtiyacım olan nedir diye sordular. Ne dedim anımsamıyorum. Zaten ben ne desem anımsamam genelde. Deve sidiğini hacet kıldığını bildirdi şahsıma. Kabul etmedim başta tabi. Sonra yararlı dedi, al kullan. İtiraz ettim, almam dedim. Al al dedi, var git yoluna. Aldım sonunda. Attım yolun kenarına. Bir vadiye vardım; serin mi serin, yoksun mu yoksun. Öyle dopdolu bir mülk. Sonra yağmur başladı yağmaya. Islandım epeyce. Üzüldüm de biraz. Neyse bu önemli değil. Çok ıslanmış olacağım ki, bir ara rüzgarın sırtımı okşadığını hissettim yavaş yavaş. Zaten yavaş yavaş olurdu her şey; kan, ter, hastalık, yaşam, ölüm. Yavaş yavaş sırtıma vurmuş olacak ki, hızlı hızlı hastalandım. Sonra şifayı yine ıslanmakta aradım. Damla damla terledi bedenim, yok oldu gitti. Yine yağmur yağdı yolda, suya karıştım sonra. Aktım gittim, buldum kendimi yolda.
9 Ocak 2024 Salı
Boşuna aldanışlar, aldırışsız adanmışlıklar
14 Aralık 2023 Perşembe
o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım
Uzun soluklu rüyaların ve yanı başımda beliren karabasanların öfkesinden kaçıyorum, kaçıyorum da soluklanamıyorum. Öfkelenmenin maiyeti yok artık bir çok şey için. Öylesine sap sarı ve buz gibi durmanın tam sırası şu sıralar. Sakince yudumlarken çayımı, şöyle geriye doğru itiyorum kendimi. Aman düşmesem ne harika olur değil mi ? Odam lanetli gibi, bozuldukça toplanan, temizlendikçe kirlenen ve o soluksuz, ne olduğu bitmeyen düşsüz kabusların ortak kesişim kümesi gibi. Olsun manzaram güzel en azından. Bir avuç gece meczubunu sessizlikle seyretmek, işkolik emekçilerin ve suratsız öğrencilerin çaresiz bakışlarını görmek bir bakıma eğlenceli. Farkında değiller onları izlediğimin. İşin sapıkça ve en güzel tarafı da bu sanırım. İlahi bir kontrolcü bakış sanırım utanç verici olmalı. Benim için değil en azından. Hem orada dolanmalarını ben söylemedim onlara. Belki ömrünce görünmemiş sayısız insan, her gün benim gözlerimin arasından birer, ikişer geçiyor ve diğer herkes gibi kayboluyorlar kaldırımlar arasından. Karanlığın ürpertici yanı uzak kalıyor onlar adına. Tütünün acımtırak tadı midemi bulandırıyor. Dilim zımpara kağıdı gibi sanki. Son günlerde kansızlıkla suçlanıyorum. Yersen. Karşıdaki büfenin sahibi Refik abi son derece emin bir ifadeyle kendini vatansever olmakla ön plana atıyor. Bunu yaparken aynı zamanda kendisi gibi olmayan insanları kansızlıkla suçlama eğiliminde. Öyle ki bir gün ülkede savaş durumu vuku bulursa, en önde saf tutacağını ifade ediyor. Ama bazı kişeler kendisi hakkında olumlu yargılarda bulunmuyorlar. Vaktiyle kolay para bulmanın amacıyla çıktığı yolda kendisine dürüst olamamakla suçlanmış durmuş. Benim onda izlemlediğim yargı ise bir şeyler için çabalaması. Sabah ezanından önce açtığı dükkanında, hazırlıklara başlaması. Şayet benim için yeterli bir olumlu yargılama bu. Tabii ben bir ilahi gözlemci olduğum için her şeyi tam haliyle göremeyebilirim. Neyse sözüm ona sadece kansızlığım sanırım bununla sınırlı değil. Bugün bizatihi kapıcım tarafından kansızlıkla yargılandım ve sanırım infasızım verildi. Kendisiyle olan hasbihalimizde, bana vaktiyle Suriye'de süren savaş süresince, apartmandaki bazı daireleri uygun fiyat ile göçmenlere verdiğini ifade etti. Ve bundan pekala memnun görünüyordu. Ancak kendisine deprem zamanı evi hasar aldığında neden şuan oturduğumuz binaya taşınmadığını ona sordum, hatta oturduğumuz apartmanın fiyatının daha uygun olmasına rağmen neden buraya gelmediğini ona sordum. Aldığım yanıt yine benim kansız olduğum sonucundaydı. Ama netice itibariyle bir şey söyleyemem açıkçası, en nihayetinde ben ilahi bir gözlemciyim, her şeyi göremem ki ben. Varsın yine kansızlığıma çıksın infazım. Kansız olmak çok basit bir hadise aslına bakarsanız. Basit bir eylem bile gerektirmeden, kolayca ulaşabileceğiniz bir mesele sahiden. Ülkemde son zamanlarda, başı boş köpeklerin katlettiği sayısız insanın haberleri dolanıyor sağda solda. Bazı kesimler itlaf edilmeleri yönünde fikir beyanında bulunuyor. Bazı kesimler ise korumalı siteli evleriyle, lüks, şatafatlı arabalarıyla işlerine giderken hayvan dostlarının öldürülmesine karşı çıkıyor. Haklılar. En nihayetinde yoksulun, ağzında salya akan bir it tarafından yem olması onlar adına pek bir şey ifade etmiyor. Aklıma gelmişken bu vaziyetten kaynaklı da kansız diye yargılandım bugünlerde. Ne zor şeymiş kansız olmamak gerçekten. Vicdan, istikbal, doğru, hırs, niyet, örtü, etek, yaprak, bilim, it, bina, savaş, barış ve her şey ne kadar sizin doğrularınız kadar özgür ve gerçek sahiden. Bugünlerde kansız olmak ise bizim gibiler için ne kadar kolay gerçekten. Şimdi kıymetli balkonuma, kıymetsiz bedenim ile gitmek mecburiyetindeyim. Kansız bir sapık olarak, kanlı, vicdan sahibi ve bir o kadar da haklı insanları ilahi gözlemlerim ile seyir etmek istemekteyim. Görüşmek dileğiyle.
22 Haziran 2023 Perşembe
Günce 23.06.23
23 Nisan 2023 Pazar
Yama
31 Mart 2023 Cuma
Zamanın yarattığı kaotik salaklık üzerine 2
20 Mart 2023 Pazartesi
İstanbul'un Ağrısı
3-4 gündür sol ön dişimde şiddetli bir ağrı var. Ama bu ağrı yalnızca su içtiğimde ve nefes aldığımda acı veriyor. İşte bana sorsalar İstanbul nasıl bir yer diye; habersizce gelen bir nefes ve alınan bir yudum damladan geriye kalan acı gibi. Spontane bir zamanda vuran bir ağrı gibi kendini hissettiren, ancak o sancılı ağrı olmadığında hiçbir anlamı olmayan diğer şehirler gibi durgun ve yalnız. Biliyorum hiçbir şey bildiğim yok burası hakkında. Bildiğim tek şey bana tahsis edilmiş odamda gizli gizli içtiğim sigaram. Ve o camdan kendimi her sarkıttığımda içeriye girmesini engellemeye çalıştığım dumanım. Kedimin bir kanepeye işemesi sonucu 3 gündür kokusunu çıkarmaya çalıştığım bir mücadele sanırım bunların tamamı. Yorgun gibi geldi ilk defa bu şehir bana. Sıkılmışta aynı zamanda insanlarından. Atması gereken bir yükü var gibi. Sesini dinliyorum geceleri camımın önünden bu beton yığınının tekrar ettiklerini. Öylesine mahsun, öylesine derbeder bir halde ki, çığlıkları kulağımda yankılanıyor sanki. Susmayı bilmelisin bazen, bir şehir olsan dahi. Koskoca insan susuyor, şehir mi susamayacak
İnsanlar gördüm; yüzlerinde bir parça umudu dahi kalmamış beton müdavimleri. Olmak lazımmış gibi olmaya çalışan niceleri. Sahiden olmak için, bu kadar olmaya çalışmak gerekli mi ?
Kuşkusuz bu şehrin artıklarından olmayanlar çiftler olmalı. Öylesine mutlu, öylesine huzurlu olabilmek için bir değil iki olmak gerekli sanırım. Zaten hep eksiğimiz iki olamamak değil mi ?
Mutfakta ekmeğime sıktığım mayonezin tadını özleyecek olmam benim için bir acı örneği sanırım. Alıştım gibi sanki buraya, öyle görünüyor olabilir ama değil. Alıştığım şey kendim ve bla bla bla.
Öyle garip bir yer bura, diğer her yer gibi. Birini gördüm otobüste; varla yok gibiydi. Ağzı burnu donmuş, gözleri gökyüzü gibiydi. Elleri kırışmış, vücudu yorgun, saçları sicim gibiydi. Sordum ona içimden; neydi seni bu hale getiren ? Yanıt bariz belliydi. Bu beton yığını onu da sindirmişti. Dış cephesi çatlamış, içeriye tüm soğuğu almış ancak camları temiz kalmış. Görmek yeterliydi dışarıyı, görülmediğini sanarak. Öyleydi o da görüyordu, ancak görüldüğünü bilmiyordu.
İstanbul
2023
Acı şekerleri
1 Ocak 2023 Pazar
Evlatlar babalarını hep hatırlamak istedikleri gibi hatırlarlar
Hayalimde kurduğum şekline öylesine alışmışım ki, yıllardır öyle yaşatıyorum seni ya da öyle yaşattığımı sanıyorum. Kalbim ara sıra seni kaybettiğimi sanıyor herhalde, ondan böyle acıtıyor canımı. Anlayacağını bilsem yüzüne haykırırdım belki, ama yok o da olmaz biliyorum. Benim karşımda sen dilsiz, sağır ve körsün. Ömrümü hep birilerine kendimi anlatmaya çalışmakla geçirdim ve işte şimdi bu haldeyim baba. Beni anlaşılmaya mecbur bıraktığın için böyle her şey.
11 Kasım 2022 Cuma
Fallen Angel
2 Kasım 2022 Çarşamba
Sessizliğin Sanrıları
29 Ekim 2022 Cumartesi
Mesele falan değildi öyle, To be or not to be kendisi için;
Günlerdir bir şey yazamıyorum. Bu yüzden benim yerime daha önce yazmış olan birinden bir kaç bir şey aktaracağım.
- Yeraltından Notlar
15 Ekim 2022 Cumartesi
Annem
13 Ekim 2022 Perşembe
Tecavüzü Meşrulaştıranlar Üzerine
Havada Bir Hinlik Var
Durmak bilmez taşkınlarıma zamansız bir şekilde set çekebilmeyi bazen seviyorum. Gündelik yaşamın beraberinde getirdiği monotonluğu, en azın...
-
Adi bir fotoğrafın tebessümüyle yalpalandım bu gece. Aslında hiç tahmin edemezdim böylesini. Beynimde bir tını dolanıp duruyor, yüreğimi dağ...
-
Bugün tam yirmi yaşındayım. Esasen epey vakittir yirmi yaşındayım. Bana bu denli önemli gelmesinin arkasında öyle aman aman sebepler yatmam...
-
Sabiydim, pekte asabi ve dahi kendine dönük bir yüzden ibarettim. O gün terk ettim ev bellediğim meskeni. Yüzüm ak gibiydi annemin helal süt...