Ve ben yine kelimelerin arkasına sığınmış, sessiz ve garip bir vurdumduymazlıkla kamburumun üstünde oturuyorum. Yerinde saymak bu olsa gerek. Sırtımdaki her bir kırbacın sızısı yürek dağlar böyle zamanlarda. Görülür çünkü her bir sıyrığın derin lekesi. Buna bir isim atfedenler çeşitli düşüncelere dalmışlar seneler boyunca. Kendi sızılarına isim aramışlar; bazen bir çayın acı gelmeye başlayan tadıyla dillendirmişler, bazen ürkek bir ceylanın boynunu aslana kaptırışına. İnsan neticede varlığı ve uçkuruyla soyut düşündüğü her şeyin toplamından ibaret değil mi ? Öyle ki savaşları başlatan ve bitiren, nice insanı inim inim süründen bu bela nasıl başka tarif edilebilir ki ? Bir gün delireceğim diye hep çok korkardım. Nasıl olurda insan aklını başından kovabilirdi. Bu doğrultuda 21 sene sadece kendi iç sesimle doldurdum tüm sayfaları. Kimseye konuşma olanağı tanımadım. Hep haklı olan ve yanlışın karşısında bir dev gibi beliren bendim. Öyle ki zihinde meydana gelen tüm kolektif inançların ortak bir değerde bütünleşmesi hiçte imkansız değildi. Bizi belki de beni delirten her şey bununla sınırlıydı, neden olmasın ? Bir değer yaratma öngörüsüyle giriştiğim bu yolu, elleri bomboş bir biçimde terk ediyorum. Sabırsız ve bir o kadar içten olmaya çalıştığım her an daha da sığıntı hissettim kendimi. Doğal olanın erdeminde kaybolmayı tercih ettim. Çünkü varlığı ve yokluğuyla içten olmuş bir şeyin görünürlüğü her daim boş atfedildi. Ona bir anlam yükleme çabasına girenler kibirleriyle içini doldurdukları boş ve anlamsız değerlerde yok oldu gitti. Geriye içi ve dışı ele batan kalas parçaları kaldı. İçten olabilmeyi kabullendiğim evrede kendimden uzaklaştım. Ne zaman o sevecen ve her şeye dört elle sarılan yılışık ve sahtekar adamı görsem kendime engel olmaya çalıştım. Benim doğam bu. İnsanların kendilerini sakladığı dünyayı görmeyi reddeden ve onların yüzlerce sahtekarlığı arasında kaçıştığı delikleri bir bir tıkayan adam olabilmek isterdim. İsterdim çünkü sadece görebilmekle meşgul oldum. Çünkü kendimle yakınan bir bağ kurmaya yeltendiğim her an ellerimle ittim varlığımı. Dayattıkça dayattım yokluktaki berduş halimi. Şimdi bugün tam şu an yine boşlukların arasında bir yerdeyim. Ne önümü görebiliyor ne de kelimeleri seçebiliyorum. Çirkinliğim ve ciddiyetimle oluşturduğum bu günahkar bedeni artık nasıl paklarım bilmiyorum.