Matemin hüznüyle kavrulan bir beden benimkisi. Safsataların eşiğinden ayrılmayı bekleyen, bir o kadar dalgın ve huzursuzca kaçan. Kelimelerin dallarına budaklanmış bir avuç kuş kadar yavru, bastığı yeri titretircesine sallayan bir fil kadar ağır ve yaşlıyım şu sıralar. Emekliliğime fazlaca bir ömür var. Henüz genç sayılırım takvimlerce ve rakamlarca. Ne acelem vardı sanki ? Annemin karnında oyuk açarcasına tekmelemiş ve durmuş ve de hayasızca çıkagelmişim bir anda. Hiç acelem yoktu sahiden. Oldu olacak sanırsam annemin de erken bırakası varmış beni. E o da haklı tabi. Dokuz ay az zaman değil. Oldu olacak hiç doğmasaymışım bari. Sorunun kendisi bu değil esasen. Sorun ney sahiden ? Dalgın rüyaların, dalgalı ve ucu bucağı görünmeyen yolları mı ? Bilmiyorum. Uzun zamandır yanıtsızım her soru sonunda. Vermeye kıyamadığım sayısız cevap işin cabası tabii. Oyunlar oynuyorum uzun zamandır. Adını hatırlamaya tenezzül bile etmeyeceğim oyunlar. Sırlar saklıyorum oyunların içlerinde bir yerlerde. Kimseye adından bile bahsedemeyeceğim sırlar. Yalanlar söylüyorum içimde. Kabulüne eremeyeceğim sayısız yalanlar. Her biri benimle, aynı suretle yıllardır hareket ediyor. Mantığım kelimelerle içimde yer ediniyor. Şarkılar evet şarkılar. Her birini sayısız kez duymuş olmanın sıkıcı tarafıyla yoğrulduğum şarkılar. Her şeye rağmen olsun. İçimde ukde kalan kendimden başkası değil. İnsanız ya elbet, sidik torbası gibi şişip iniyoruz ara sıra. Varlığımız, doldurabildiklerimiz kadar. Güneş var bir küsur haftadır. Sahte sıcaklığın içinde donuyorum ve gıkım bile çıkmıyor. Yer yüzü bile olduğu gibi görünmekten aciz ve kifayetsiz. Kaldı ki ben yeterli olacağım, peh. Canım acımıyor ne yalan söyleyeyim ama iyi de değilim. Havaların bu anlamsız puştluğu ve içimdeki sayısız oyunun ahmak birleşimi, beni ziyadesiyle yıldırıyor. Kelimelerim anlamlarıyla beraber yitip, bitiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder