29 Ekim 2022 Cumartesi

Mesele falan değildi öyle, To be or not to be kendisi için;

Günlerdir bir şey yazamıyorum. Bu yüzden benim yerime daha önce yazmış olan birinden bir kaç bir şey aktaracağım.

- Yeraltından Notlar

1-) Ben son derece onurlu bir adamım. Bir kambur ya da bir cüce kadar evhamlı, alınganımdır, gene de öyle zamanlar oldu ki, birisi yüzüme bir şamar aşk etse sevinç duyardım belki. Ciddi söylüyorum; herhalde bunda bambaşka bir zevk, şüphesiz umutsuzluktan doğan bir zevk bulabilirdim; umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan. Tokadı yiyince, bilinç öyle bir ezilir ki, pestile döner. Bana en çok dokunan, suçlu olsam da olmasam da her zaman bir çeşit tabiat kanununa uyar gibi, herkesten önce kendimi suçlu görmemdi. Bu, ilkin çevremde herkesten akıllı olmamdan ileri geliyor. (Kendimi daima etrafımdakilerin hepsinden akıllı sayar, hatta inanır mısınız, bazen bu yüzden utanç duyardım. Zaten hayatımda kimsenin yüzüne doğruca bakamaz, hep bakışlarımı kaçırırdım.)

2-) Kendimi türlü türlü şekillere sokarak hırpalamamın, işkence etmemin sebebini soracak olursanız, size, boş durmaktan canım sıkıldığı için çeşit çeşit marifetleri denedim, diye cevap veririm ki, gerçekten de öyle. Siz de kendinizi iyice bir yoklayacak olursanız, bunun böyle olduğunu anlarsınız baylar. Kafamda uydurduğum bir hayatı yaşıyordum. Durup dururken, ortada fol yok yumurta yokken kendi kendimi gücendirdiğim çok oldu; aslında hiç sebep olmadığını bildiğim halde kendimi öyle dolduruyordum ki, sonunda gerçekten gücenip içerliyordum.

3-) Hareketleriniz sırnaşıklık, küstahlık dolu olduğu halde, ne kadar korkaksınız! Saçmaladığınız zaman kendinizi pek beğeniyor, ama sert, küstah sözler sart ettikten sonra durmadan ürküyor, özürler yağdırıyorsunuz. Korku nedir bilmediğinizi iddia ederken bir yandan da yaltaklanıyorsunuz. Bizi hiddetten dişlerinizi gıcırdattığınıza ikna etmeye çalışırken, güldürmek için nükteler savuruyorsunuz. Nüktelerinizin hiç de zekice olmadığını biliyorsunuz, fakat herhalde edebi değerlerinden memnunsunuz. Belki gerçekten acı çektiniz, ama kendi ıstırabınıza dahi zerre kadar saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber iffetiniz eksik; küçük bir gurur uğruna ortaya dökmek ve aşağılamak için, içinizde ne varsa piyasaya sürüyorsunuz... Gerçekten bir söylemek istediğiniz var, fakat korkudan son sözlerinizi daima kekeleyip duruyorsunuz, çünkü kafanız işlediği halde kalbiniz ahlaksızlıkla kararmış; halbuki temiz kalpli olmayan kimsenin idraki tam değildir. Ya o yılışıklığınız, sırnaşmanız, kırıtmalarınız ! Yalan, yalan, hep yalan !

4-) O sıralar ancak yirmi dört yaşındaydım. Hayatım o zaman bile sönüktü, derbederdi; yabani sayılacak derecede bir başımaydım. Kimseyle arkadaşlık etmiyor, konuşmaktan kaçıyor, gitgide daha çok kabuğuma çekiliyordum. Vazifemde, çalıştığım dairede kimsenin yüzüne bakmamaya gayret ediyordum. 

5-) Neden benden başka hiç kimse kendisine tiksinerek bakıldığını hissetmiyor ?

6-) Hudutsuz gururum ve bunun doğurduğu aşırı titizliğim yüzünden boyuna kendimle meşgul oluyor, kendimden bazen tiksintiye varan çılgınca bir hoşnutsuzluk duyuyor, başkalarının da bana aynı gözle baktığını düşünüyordum. Mesela, yüzümden nefret ediyor, çirkin buluyor, hatta alçakça bir ifadesi olduğundan şüpheleniyordum; hatta bu yüzden, sırf bu yüzden, her gün dairedekiler bendeki alçaklığı fark etmesin diye kendimi azaba sokarak elimden geldiği kadar serbest bir tavır takınıyor, yüzüme asil bir ifade vermeye çalışıyordum. "Varsın yüzüm güzel olmasın, fakat asil, manalı ve bilhassa fevkalade zeki görünsün." diye düşünüyordum. Ama bir yandan da yüzümde asla bu kadar mükemmel manalar bulunamayacağını kesin olarak bilmenin acısını duyuyordum. En kötüsü, yüzümü son derece aptal buluyordum. Halbuki ben yalnızca zeki bir görünüşe razıydım. Hatta yüzümü zeki bulmaları şartıyla o alçak ifadesine bile katlanırdım. 
   En büyüğünde en küçüğüne kadar dairemizdekilerin hepsinden nefret ediyor, onları küçümsüyordum, ama aynı zamanda onlardan korkar gibiydim. Bazen birdenbire kendimi hepsinden üstün gördüğüm olurdu. Bu hal bana durup dururken geliyordu; ya küçümsüyor ya da kendimden çok üstün görüyordum. Kültürlü, kendini bilen bir adam kendine karşı hudutsuz bir titizlik göstermeden ve bazen nefrete vardıracak kadar kendisini küçümsemeden mağrur olamaz. Fakat küçülürken de , kendimi herkesin üstünde gördüğüm anlarda da her karşılaştığım kimsenin önünde bakışlarımı yere indiriyordum. Hatta bazen filan adamın bakışına dayanacak mıyım diye denemeler yapar, yenilen, gözlerini ilk kaçıran hep ben olurdum. Bu beni kudurtacak derecede üzüyordu. Gülünç görünmekten marazi bir korku duyduğum için tüm kurallara körü körüne bağlıydım; genel havaya seve seve ayak uydurur falan falan falan...


 Şimdi ben buysam, ya sen ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Havada Bir Hinlik Var

Durmak bilmez taşkınlarıma zamansız bir şekilde set çekebilmeyi bazen seviyorum. Gündelik yaşamın beraberinde getirdiği monotonluğu, en azın...